
TABANCA SESİ
Genç yazar, ilk oyununu tiyatronun yöneticisine baştan sona okudu ve sordu:
- Nasıl buldunuz oyunumu?
- İyi, yalnız sonunda küçük bir değişiklik yapsanız iyi olur. Oyunun baş kişisi zehirle değil, tabancayla ölmeli.
- Bu önemsiz bir ayrıntı.
- Bence önemli. Tabanca sesi, uyuyan seyircileri uyandıracaktır.

BÜYÜK BEBEKLER
Öğretmen Ali'ye sorar:
- Sizin köyde doğan büyük adam var mı?
Ali cevap verir:
-Hayır öğretmenim, bizim köyde hep bebekler doğuyor.

NE YARIŞ AMA
Bir gün bir adam Anadol marka arabasıyla yolda gidiyormuş, ama birden arabası bozulmuş. Tam o sırada yoldan çok güzel bir Ferrari geçiyormuş. Neyse adam durdurmuş arabayı, anlatmış olayı. Ferrarinin sahibi demiş ki:
- Seni şehre kadar çekerim, ama dikkat et hızlı gidebilirim; eğer hızlı gidersem beni uyarmak için selektör yap. Ben anlar yavaşlarım.
Ferrarinin sahibi sürmüş arabayı. Derken yolda kendini kaptırıp bir Porche ile yarışmaya başlamış. Tabiî arkada Anadol selektör yapmaya başlamış. Tam o sırada yukardan bir polis helikopteri olayı görmüş. Helikopterdekiler olayı merkeze bildirmişler: "Efendim bir Ferrari ile bir Porche kapışıyor; Anadol da onları geçmeye çalışıyor."

ŞAKA
İş hayatına yeni başlayan birisi yaptığı iş başvurusuna olumlu cevap almış. Şirket görüşmeye çağırmış. Yönetici adama sormuş:
- Peki senin şirketten beklentilerin neler?
Adam:
- Öncelikli olarak bir araba istiyor, ayrıca şu anda bulunduğum dairenin kirası biraz fazla. Onu da şirketin karşılması iyi olur. Maaş olarak da 3000 $ yeterli, demiş.
Şirket yöneticisi gayet ciddi dinlemiş ve:
- Biz sana son model bir mercedes ve Tarabya'da bir villa vereceğiz. Ayrıca bizim bu iş için planladığımız maaş 6000$'dı, demiş.
Adamın gözleri yerinden fırlamış:
- Şaka yapıyorsunuz!..
Şirket yöneticisi tavrını bozmadan:
- Ama önce siz başlattınız.

AKILLI
Eski Roma'da yargıcın biri, ölüm döşeğinde iken yardımcı hâkimi çağırıp der ki:
- Ben artık ölüyorum; yargıçlığı sana bırakıyorum.
- Ben nasıl yapabilirim efendim?
- Hiç merak etme! Eğer bir akıllı ile bir deli arasında dava olursa, akıllıyı dinler ve kararını ona göre verirsin. İki deli gelirse zaten mübaşir haberin olmadan onların işini hâlleder.
- Peki efendim. Ya iki akıllı gelirse ne yapayım?
- Olacak şey mi? Ben kırk yıllık yargıcım, daha hiç iki akıllının birden geldiğini görmedim.

ŞOFÖR
Ünlü bir bilim adamı özel otomobiliyle konferans vermeye giderken, uzun yıllardır onunla çalışan şoförü sıkılarak bir teklifte bulunmuş:
- Sizin konferanslarınızı dinleye dinleye virgülüne kadar ezberledim efendim, demiş.
- Ne olur izin verin bu konferansı da sizin yerinize ben vereyim.
Bilim adamı, teklifi kabul etmiş. Şoför arka koltuğa geçmiş.
Bilim adamı şoförün şapkasını giyip öne oturmuş.
Konferansın verileceği salona varmışlar.
Şoför kürsüye çıkmış, hiç teklemeden çok güzel bir konuşma yapmış. Ve sormuş:
- Sorusu olan var mı?
Ülkenin ciddi bilim adamlarından biri "var" demiş ve oldukça zor bir soru sormuş.
Şoför hiç tereddüt etmeden:
- Çok kolay bir soru bu, şoförüm bile, bilir demiş.
Gidip çağırayım, sizin sorunuzu o cevaplasın.

NE ZAMAN AT DİYORLAR?
Birinci sınıf öğrencisi okuldan dönünce annesine:
- Bugün öğretmen bize atlardan söz etti. Ama ben atın ne olduğunu hâlâ anlayamadım, dedi.
- Neden? diye sordu annesi.
- Öğretmenimiz “Atın yavrusuna tay, dişisine kısrak, erkeğine aygır derler.” dedi.
-Bunda anlaşılmayan ne var çocuğum?
- Peki anneciğim, ne zaman ata at diyorlar?

YEMEK
Doktor, hasta çocuğa sordu:
- Bugün ne yedin?
Çocuk cevap verdi:
- Pilav.
Doktor biraz düşündükten sonra tekrar sordu:
- İştahla yedin mi?
- Hayır, salatayla yedim.

ADRES TARİFİ
Evini kaybeden küçük çocuğa polisler soruyor:
- Yavrum senin evin nerede?
- Parkın karşısında!
- Peki park nerede?
- Evin karşısında!

MUSİKİŞİNAS KÖPEK
Küçük çocuk, keman dersi için evde prova yapıyor, babası da oturmuş gazete okuyordu. Evin köpeği de çocuğun kemanından çıkan melodilere havlayarak eşlik ediyordu. Bu gürültüde babanın gazete okuması mümkün mü?
Bir duruyor, iki duruyor, ama ne çocuk keman çalmayı ne de öteki havlamayı kesiyordu. En sonunda baba, oğluna seslendi:
"Oğlum, şunun bilmediği bir parça çalsana!"

ÖMÜR
Adamın biri doktora gitmiş. Doktor, tahlil sonuçlarını ve röntgen filmlerini uzun uzun incelemiş ve adama “Maalesef beyefendi.” demiş. “Fazla ömrünüz kalmamış.” Adam üzüntüden düşecek gibi olmuş:
“Peki ne kadar yaşayacağım doktor?”
“On.”
“Doktor çıldırtma adamı, on ne? On ay mı, on hafta mı, on gün mü?”
“Dokuz, sekiz, yedi, altı…”

HANGİSİ UZAK
Öğretmen, Zeynep'e sorar:
- Söyle bakalım yavrum, Hindistan mı daha uzaktır, Ay mı?
- Hindistan efendim.
- Nasıl olur kızım?
- Öğretmenim, bazı geceler Ay'ı görebiliyoruz, ama Hindistan'ı hiç gördüğümüz yok ki...
llah'ım, aman Allah'ım!!!
Ali okuldan eve dönünce babasına:
- Baba bizim öğretmen çok dindarmış.
Baba:
- nasıl anladın?' demiş.
Ali:
- Sorduğu sorulara cevap verdikten sonra "aman Allah'ım, aman Allah'ım!!!" diyordu.

Yeterli değil
Küçük çocuk okulun ilk günü sonunda eve döner.
Annesi sorar,
-Bugün ne öğrendiniz?
Çocuk cevaplar,
-Yeterli değil, yarın tekrar gitmem gerek

Hepsi birden
Oymak beyi, izci adaylarını karşısına toplamış, onlara izciliğin ilkelerini anlatmaya çalışıyordu:
-Bakın çocuklar, dedi. Bir izci, her gün, hiç olmazsa bir kez birine yardımcı olmalıdır. Hastalara...Yaşlılara...Muhtaçlara... Her sabah okula geldiğiniz zaman size bir gün önce nasıl bir iyilik yaptığınızı soracağım. Tamam mı?
Ertesi sabah oymak beyi çocukları toplayıp sordu :
-Söyleyin bakalım... Dün ne gibi bir iyilik yaptınız?
Bütün çocuklar, hep bir ağızdan :
-Yaşlı bir kadının karşıdan karşıya geçmesine yardım ettik efendim.
Adamcağız şaşırdı :
-Hepiniz mi?
-Evet efendim, hepimiz birden.
-Neden?
Çocuklardan biri cevap verdi :
-Kadın karşıdan karşıya geçmek istemiyordu, ondan efendim!

Konuşmayanlar
Hayat bilgisi dersinde öğretmen sordu:
- Balıklar neden konuşmaz?
Funda parmak kadırdı:
- Öğretmenim, siz de başınızı suya soksanız konuşamazsınız.

Hepsi bu kadar mı?
Küçük Aylin'e teyzesi bir milyon lira vermişti. Küçük kız bir şey demeden parayı cebine attı. Bunun üzerine annesi söze karıştı.
-Aylin, teyzene ne demen lazım?
Aylin cevap vermedi. Anne bunun üzerine yardım etmek istedi.
-Baban bana para verdiği zaman ben ne diyorum?
Birden gözleri parlayan Aylin:
-Hepsi bu kadar mı? diye atıldı.

Harfin Adı
Birinci sınıf öğretmeni öğrencilerden birine sordu:
-Bu harfin adı ne?
Üzülerek karşılık verdi çocuk:
-Harfi tanıyorum ama, adı bir türlü aklıma gelmiyor...

Haksızlık
Öğretmen, iki öğrencisine kızar ve ellişer kez adlarını yazmalarını söyler. Öğrencilerden biri bu karara itiraz eder:
-Öğretmenim, bu haksızlık olur.
-Neden haksızlık olurmuş?
-Onun adı Ali, benimki ise Abdurrahman

Baba
Birinci sınıfa başlayan çocuklara öğretmen, babalarının mesleklerini soruyordu:
-Söyle bakalım Tuna, baban ne iş yapıyor?
Tuna:
-Otobüsleri kaldırıyor efendim, dedi.
Bir sıra önde oturan bir çocuk yanındaki arkadaşına yavaşça sordu:
-Pek iyi anlayamadım, neymiş babası?
Arkadaşı büyük bir saflıkla cevap verdi:
-Vinçmiş, vinç!

Deniz
Küçük Ayhan'la Mine konuşuyorlardı:
-Nehirler nereye dökülür?
-Denize, tabii.
-Hepsi mi?
-Evet.
-Öyleyse deniz neden taşmıyor?
-Tabii taşmaz. Denizin dibi sünger dolu. Suyu onlar çekiyor
Tatlı koyarken
Çocuk;
- Nine, senin gözlüklerin herşeyi büyütüyormuş, doğru mu nine?
- Evet yavrum, Neden sordun?
- Ne olursun nineciğim, tabağıma tatlı koyarken gözlüğünü çıkar olur mu?

Ödev
Öğretmeni Kemal'in ödevlerine bakıyormuş.
-Kemal bu yazı babanın kaleminden çıkmış olmasın?
Kemal:
-Evet öğretmenim, çünkü yazarken babamın kalemini kullandım.

Roma'yı kim yaktı?
Sınıfta öğretmen uyuklayan öğrencisine sormuş, "Roma'yı kim yaktı oğlum?"
Çocuk "Hocam ben yakmadım diye ağlamaya başlamış. Öğretmen sinirlenip sınıftan hızla çıkmış.
Karşısına edebiyat öğretmeni çıkmış:"Ne oldu Hocam neye sinirlendin demiş."
"Bir çocuğa Roma'yı kim yaktı dedim, ben yakmadım diye ağlamaya başladı."
Edebiyat Öğretmeni: "Boş ver hocam bunlar yaparlar yaparlar yapmadım derler."
Öğretmen iyice sinirlenmiş.Bu sefer karşısında Müdürü bulmuş. Hocam ne oldu."
Hiç sorma hocam sınıfta çocuğun birine sordum Roma'yı kim yaktı diye, çocuk ben yakmadım diye başladı ağlamaya"
"Tamam hocam niye sinirleniyorsun ben şimdi bir kağıt yazıp kimin yaktığını bulurum zararı da tahsil ettiririm."

MATEMATİK DERSİNDE
Öğretmen, hayvanlardan söz ederken Nizami'ye bir soru sormuş:
-Dört ayaklı hayvanlardan birkaçının adını söyler misin?
Nizami çok kısa bir süre düşünmüş ve cevap vermeye başlamış:
-At, kedi, köpek ve iki tavuk...
Öğretmen sözünü kesmiş:
-İki tavuk mu dedin? Ne ilgisi var konumuzla?
Nizami cevap vermiş:
-İki tavuğun dört ayağı vardır öğretmenim!

ONU GÖRMÜŞLER
Afrika'da bir fil ile karınca arkadaş olmuşlar. Devamlı birlikte geziyorlarmış. Bir gün bunların canı sıkılmış. Ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlar. Karınca başka bir ülkeye gitmeyi teklif etmiş. Bu fikir filin de aklına yatmış. Ve o gece sınıra gelmişler. Karınca, file: "Ben önden gideyim; sen de beni geriden takip et. Bir şey olursa sana bağırırım." demiş. Başlamışlar yürümeye... Ve bir müddet sonra karıncanın olduğu yerden sesler gelmiş. Karınca olanca gücüyle bağırmış: "Fiiil yere yaaaat; beni gördüler!"

YAĞMUR
Öğretmen o günkü konusunu bitirmişti. Dersin bitmesine de on dakika kalmıştı. Hem bu zamanı değerlendirmek, hem de çocukların konuyu ne kadar anladıklarını yoklamak için, herkese birer soru soruyordu:
- Nalan sen söyler misin yavrum? Yağmur nasıl ve ne zaman yağar?
Nalan çok duygulu bir cevap verdi:
-Bulutlar üzülüp ağladıkları zaman, öğretmenim.

HANGİSİ BÜYÜK?
Öğretmen, sosyal bilgiler dersinde bir öğrenciye sorar:
- Söyle yavrum, denizler mi büyük, karalar mı?
- Karalar öğretmenim.
- Ama nasıl olur?
- Tabiî. Denizlerin altı da karalarla kaplı değil mi öğretmenim?

SUÇLU
Hakim suçluya sorar:
- Bu adamı niçin dövdün.
- Bana su aygırı, dedi efendim.
- Ne zaman?
- Bir yıl önce.
- Ama sen onu yeni dövmüşsün.
- Su aygırının ne olduğunu ilk defa bu hafta öğrendim de

KARPUZ
Ersin, elini beline koymuş dalgın dalgın yürüyormuş.
Bu hâl, adamın birinin dikkatini çekmiş. Adam onu takip etmeye başlamış.
Ersin, belediye otobüsüne binmiş. Eli hâlâ belinde, inmiş yarım saat yürümüş eli hâlâ belinde.
Onu izleyen adam dayanamamış; koşup önüne geçmiş.
- Ya kardeşim sen deli misin, demiş.
Ersin:
- Yooo, demiş.
- Hasta mısın, demiş.
- Yooo, demiş.
- Seni iki saattir izliyorum. Elin belinde yürüyorsun, demiş.
Ersin, bir de bakmış:
- Vay be! Karpuz düşmüş ha!

ESKİ KANUN
Öğretmen:
- Çocuklar biliyor musunuz? Dünya üzerinde, yer çekimi kanunu sayesinde duruyoruz.
Öğrenciler:
- Peki öğretmenim, bu kanun kabul edilmeden önce nasıl duruyorduk?

KARISI BİLİYORMUŞ
Adamın biri, trafik kazasında yaralanmıştı. Yardım için gelen polis, adama:
- Adınızı söyleyin de karınıza haber verelim, dedi.
- Gerek yok dedi adam, karım benim adımı zaten biliyor.

RAKAMLAR
Rakamlar yalan söylemez der öğretmen;
- Mesela bir adam, bir evi on iki günde yapabiliyorsa, on iki kişi bir günde yapabilir.
Ön sırada oturan Ali defterine bazı işlemler yaptıktan sonra parmak kaldırır.
- Öğretmenim bu takdirde 288 kişi evi bir saatte, 17. 280 kişi bir dakikada yapabilir öyle mi?
Öğretmeni Ali'yi şaşkınlıkla dinlerken Ali devam eder. "Aynı mantıktan bir gemi okyanusu altı günde geçerse, altı gemi de bir günde geçebilir demek ki "

AYAKKABI
Adamın biri ayakkabı almak için mağazaya gitmiş.
Denediği ve beğendiği ayakkabılardan birisinin ayağını sıktığını söylemiş.
Mağaza sahibi de:
- Bir hafta sonra açılır, demiş.
Adam:
- İyi o zaman, ben bir hafta sonra gelip alayım, demiş.

KAPLUMBAĞA
Dört kaplumbağa pikniğe çıkmaya karar veriyorlar. Erzakları hazırlayıp yola koyuluyorlar. Bir yıl, iki yıl, beş, on yıl derken otuz yıl sonra piknik yerine varıyorlar. Hemen erzakları çıkarıyorlar, gazozlar yiyecekler herşey ortaya çıkıyor.
Gazozlarda şişe gazoz. Ve açacak YOK! Tek çözüm birinin eve gidip açacağı alıp gelmesi. Doğal olarak en genç kaplumbağayı seçiyorlar. Genç eleman:
- "Giderim, ama bir şartım var" der ve ekler.
- "Buradaki yiyeceklerin hiçbirine ben gelinceye kadar dokunulmayacak.
Diğerleri de bunu kabul eder. Kaplumbağa yola çıkar. Aradan bir, iki, on, yirmi yıl geçer.
Bu arada yaşlı kaplumbağalardan birisi fenalaşır, ölmek üzeredir. Arkadaşlar ne yapsa faydasız. Kaplumbağanın son dileği olup olmadığını sorarlar. O da:
- Gerçi genç kaplumbağaya söz verdik ama, şuradaki sarmalardan birtanesini yesem olur mu? der. Diğerleri de kıramaz ve:
- "Elbette" diyerek, sarmalardan birini verirler.
Tam ağzına atacağı sırada genç kaplumbağa çalıların arasından fırlar ve bağırır:
- Gitmiyorum işte, gitmiyorum.

ŞAPKA
Adamın biri şapka almak için şapkacıya girmiş, bir tane denemiş,
Yanındakiler:
- Bu seni on yaş genç gösterdi, bunu al demişler. Adam istememiş. Hediye etmek istemişlerse de
Adam:
- İstemiyorum, her çıkarışta on yaş ihtiyar görünmek istemiyorum ya!

TOP
Arka arkaya gelen on ikinci hezimetten sonra teknik direktör oyuncularını topladı
ve dedi ki :
- Sanıyorum, bir kez daha en bastan başlamalıyız... Simdi, kolumun altında
duran şey toptur...
Arka sırada bir oyuncu konuşmayı kesti:
- Bir kere yakından görebilir miyim acaba?

MERMER
Öğretmen sordu:
-Ülkemizde mermer en çok nerelerde bulunur?
Çocuk cevap vermiş:
-Merdivenlerde, eşiklerde, masa üstlerinde bulunur öğretmenim.

AYAKKABI
Adamın biri ayakkabı almak için mağazaya gitmiş.
Denediği ve beğendiği ayakkabılardan birisinin ayağını sıktığını söylemiş.
Mağaza sahibi de:
- Bir hafta sonra açılır, demiş.
Adam:
- İyi o zaman, ben bir hafta sonra gelip alayım, demiş.

RESİM
Leyla, ağacın altına oturmuş resim yapıyordu. Babası kızın elindeki bomboş kağıdı görünce sordu:
-Leyla, ne resmi yapıyorsun bakayım?
Çimenlikte bir keçi resmi.
-Çimenler nerede?
-Keçi hepsini yedi.
-Ya keçi?
-Yiyecek bir şey kalmayınca o da gitti.

TELEFON NUMARASI
Öğretmen sınıfa girer girmez Melek parmağını kaldırdı.
Öğretmen:
- Ne istiyorsun? diye sordu.
- Tarih kitabında Kristof Kolomb'un yanına niçin 1451-1506 koyduklarını anlayamadım.
Hakkı parmağını kaldırdı.
Öğretmen, Hakkı'nın bir şey bildiğini sanarak sordu.
- Sen biliyor musun?
- Evet, öğretmenim.
- Öyleyse söyle bakalım.
- Bu onun telefon numarasıdır, öğretmenim.

LATİNCESİ
Hasta doktora derdini anlattı:
- Sabahları bir türlü yataktan kalkamıyorum. Canım çalışmak da istemiyor.
Doktor:
- Şikayetiniz bunlar mı?
Hasta:
- Evet
Doktor:
- Bunun adı tembellik.
Hasta:
- Biliyorum, doktor. Ama patronuma hastayım demek için bunun Latince bir adı yok mu?

ÜÇÜ BİR ARADA
Müşteri sıkkın bir tavırla berber dükkânındaki koltuğa oturdu ve söylendi:
-Üçünü de kısa kes!
-Affedersiniz anlayamadım?
-Yani saçı sakalı ve lâfı...

HEPSİ BU KADAR MI?
Küçük Aylin'e teyzesi bir milyon lira vermişti. Küçük kız bir şey demeden parayı cebine attı. Bunun üzerine annesi söze karıştı.
-Aylin, teyzene ne demen lazım?
Aylin cevap vermedi. Anne bunun üzerine yardım etmek istedi.
-Baban bana para verdiği zaman ben ne diyorum?
Birden gözleri parlayan Aylin:
-Hepsi bu kadar mı? diye atıldı.

GARANTİ
Bir mağazadan televizyon çalan adamın mahkemesi yapılıyordu. Hakim, verilen cezayı açıkladı:
- Bir yıla mahkum oldunuz.
Adam gayet rahat bir şekilde söze karıştı:
- Biliyordum zaten bir yıl olacağını.
Hakim şaşırmıştı:
- Nasıl yani? Nereden biliyordun?
Adam cevap verdi:
- Çünkü televizyonun üzerinde "bir yıl garanti" yazıyordu.

BENZERLİK
Öğretmen, okullar açıldığı sırada bir öğrenciye:
“Geçen yıl bu sınıfta sana çok benzeyen biri vardı. İkiz kardeşin miydi acaba?”
Çocuk boynu bükük bir şekilde, mırıldanır gibi cevap verdi:
“Hayır efendim, ben sınıfta kaldım da.”

NASİHAT
Annesi Metin’e nasihat ediyordu.
“Oğlum, derslerini günü gününe yap. Bugünün işini hiçbir zaman yarına bırakmamalısın.”
Bunun üzerine Metin yerinden kalktı.
Annesi sordu:
“Nereye gidiyorsun? Lafımı dinlesene!”
Metin hemen cevabı yapıştırdı:
“Yarına kalan kadayıfı yemeye…”

SON DİŞLER
Öğretmen, öğrencilerine sordu:
“Söyleyin bakalım çocuklar en son çıkan diş hangisidir?”
Sınıfta uzun bir sessizlik oldu, sonra bir öğrenci parmağını kaldırıp cevap verdi:
“En son takma dişler çıkar öğretmenim!”

ŞURUP
İkinci gün tekrar muayeneye gelen hastasına, doktor sorar:
"Ee bugün nasılsınız bakalım, verdiğim öksürük şurubunu içtiniz mi?"
"İnanın doktor bey, tadına baktım, sonra öksürmeyi tercih ettim."

EMEKLİ OLACAĞIM!
Öğretmen, öğrencilerine soruyordu:
“Fatma, büyüyünce ne olacaksın?”
“Hemşire olacağım.”
“Sen olacaksın Mustafa?”
“Subay olacağım.”
“Sen Murat?”
“Öğretmen.”
Sıra, Sedat’a geldi:
“Sedat, büyüyünce sen ne olacaksın?”
“Emekli olacağım…”

MATEMATİK
İki öğrenci aralarında konuşuyorlardı:
-Ben bu matematikten bir şey anlamadım.
- Neden?
-Öğretmen geçen gün dört beş daha dokuz eder demişti, bunu ezberledim. Bugün de kalkmış, altı üç daha dokuz eder, diyor..

MİKROPLAR
–Derin nefes almanın mikropları öldürdüğünü biliyor muydunuz
çocuklar?
–İyi ama öğretmenim, derin nefes almaları için mikropları nasıl ikna
edeceğiz.

Gri Bulutlar
Öğretmen, bulutların yeryüzündeki suların buharlaşmasından oluştuğunu uzun uzun anlattıktan sonra ön sıralarda oturan öğrencilerden birine şu soruyu sordu:
- Söyle bakalım oğlum, kara bulutlar neden olur?
Çocuk düşündü, yutkundu, bir şey diyemedi. Onun yanında oturan, parmak kaldırarak şu cevabı verdi:
- Kirli sulardan olur öğretmenim!

Alçak Köprü
Kamyon şoförü otoyolda giderken: 'Dikkat alçak köprü!' yazısını görmesiyle köprünün altına sıkışması bir olmuş.
Son derece sinirlenmiş ikaz levhasının daha köprüye gelmeden önce konulmamasına. Otoyol kapanmış, arkasında kilometrelerce araç birikmiş, haber vermesine rağmen ekip saatler sonra gelmiş, içeriden ağır adımlarla bir polis inmiş, kamyonun yanına gelip ellerini beline koymuş:
-Sıkıştın ha, demiş.
- Hayır Memur Bey. Bu köprüyü taşıyordum, mazotum bitti.

İkinci Lisan
Fare bir peynir kokusu duyup, kafasını dışarı uzatmıştı. Fakat bunun kedinin bir tuzağı olabileceğini düşünüp dışarı çıkmadı.
Bekledi ve biraz sonra "miyav" diye bir ses duydu. Ertesi gün de peynir kokusunu aldı ve "miyav" sesini duydu, yerinden çıkmadı. Sonraki gün "hav hav" diye bir ses duydu ve kedinin ortalarda olmadığını anlayarak dışarı çıktı. Çıkmasıyla pençe yemesi bir oldu.
Kedinin tuzağına düşmüştü. Kedi yerde baygın yatan fareyi yanındaki yavrusuna gösterip şöyle dedi:
-Bak yavrum, sana dememiş miydim, ikinci lisan çok önemli.

Ayakkabı
Adamın biri ayakkabı almak için mağazaya gitmiş. Denediği ve beğendiği ayakkabılardan birisinin ayağını sıktığını söylemiş.
Mağaza sahibi de:
- Bir hafta sonra açılır, demiş.
Adam:
- İyi o zaman, ben bir hafta sonra gelip alayım, demiş.

NASIL?
Öğretmen ders anlatıyordu:
-Günümüzden yıllarca yıl önce para denen şey yokmuş çocuklar. İnsanlar alışveriş yapmak istedikleri zaman, karşılığında malına göre ya yumurta ya da buğday ya inek ya da değerine göre başka bir şey verirlermiş.
Ersin, parmağını kaldırdı ve söz aldı:
- İyi de öğretmenim, o zamanın insanları bütün bunları cüzdanlarında nasıl taşırlarmış?

DONDURMA
Ahmet, dışarıdan hızla eve girdi:
-Anne, bana para verir misin?
-Ne yapacaksın parayı?
-Dışarıdan bir adamcağıza vereceğim.
-Aferin oğlum. Nerede bu adam, göster bakalım.
-Dışarıda anne, dondurma satıyor.

Memnuniyet
Babasıyla Ali konuşuyordu:
Babası: Benim küçüklüğümde babam öyle zengin değildi. Soframızda öyle sizin yediğiniz gibi çeşit çeşit yemekler bulunmazdı.
Küçük Ali hemen atıldı:
- Öyleyse şimdi bizim evde olduğundan memnunsundur. Değil mi babacığım?

BENZERLİK
Evlerine gelen misafir, küçük Can’ı kucağına almış, seviyordu:
-Allah bağışlasın, ne güzel çocuk! Ağzı tıpkı babasının ağzı. Gözleri aynı annesinin gözleri. Burnu da ablasının burnu.
Misafiri ilgiyle dinleyen Can söze karıştı:
-Pantolon da ağabeyimin pantolonu teyze!

ÖBÜR YARISI
Kütüphane memuru, öğrenciye:
- Bu kitaptan yararlanırsanız ödevinizin yarısını yapmış olursunuz, dedi.
Öğrenci sevinçle haykırdı:
- O halde aynı kitaptan iki tane lütfen!

BİLMECE
Öğretmen Rıza’ya sordu:
- Dünya yuvarlak mıdır?
- Hayır öğretmenim.
- Nasıl olur, düz mü yani?
- O da değil.
- Peki nasıl?
- Babamın dediğine bakılırsa karmakarışık.

ÜZÜNTÜNÜN NEDENİ
- Beni ne kadar seviyorsun abi?
- Dünyalar kadar!
Çocuk üzüldü, suratı asıldı. Ağabeyi sordu:
- Neden üzüldün kardeşim?
- Geçen gün babam, “Bu dünya beş para etmez.” demişti de…

KARANLIK
Erol, pek korkak bir çocuktu. Karanlıktan ödü kopardı. Babası da onu daima bu kötü huyundan vazgeçirmek istiyordu. Onun için Erol’a bir akşam:
- Oğlum, yandaki odada gözlüğümü unutmuşum, git getiriver dedi.
Erol, pek onurluydu, korkuyorum, gidemem diyemedi. Kalbe kuvvet olsun diye oyuncakları arasından, kaplanı alıp gitti. Fakat biraz sonra ağlamaklı bir sesle geri döndü:
- Babacığım, babacığım, dedi. Şu kaplan çok korkak, bir türlü gitmek istemiyor.

TÜNEL
Tren yağmurlu bir havada ilerliyordu. Selma pencereden dışarısını seyrederken tren bir tünele girdi.
Selma, annesine döndü ve sevinçle dedi ki:
- Anne bak! Tren ıslanmamak için şemsiyenin altına girdi.

DİŞ
Öğretmen, tabiat bilgisi dersinde uzun uzun, dişleri anlatmıştı. Dersin sonuna doğru dersi hiç dinlememiş bir öğrenciye sordu:
- Kaç türlü diş vardır?
Öğrenci biraz düşündükten sonra:
- Sağlam diş, çürük diş, takma diş diye cevap verdi.

IRMAK
Irmağın kıyısında küçük bir çocuk oynuyordu. O sırada oradan geçen bir adam çocuğa sordu.
-Yavrum, bu ırmaktan karşıya geçilir mi?
-Geçilir amca, dedi çocuk.
Adam, ayakkabılarını çıkardı, pantolonunu çekerek ırmağa girdi. Birkaç adım atınca su boğazına kadar geldi. Az kalsın boğulacaktı.
Kendini kurtarıp öfkeyle çocuğun yanına vardı.
- Hani ırmaktan geçiliyordu? diye bağırdı. Neredeyse boğuluyordum!
Çocuk biraz düşündü, sonra cevap verdi:
- Çok tuhaf! Demin bir ördek geçti, hiçbir şey olmadı.

ÜZÜNTÜNÜN NEDENİ
- Beni ne kadar seviyorsun abi?
- Dünyalar kadar!
Çocuk üzüldü, suratı asıldı. Ağabeyi sordu:
- Neden üzüldün kardeşim?
- Geçen gün babam, “Bu dünya beş para etmez.” demişti de…

SAAT
Baba oğluna:
- Oğlum, dedi. Saatim durmuş, yarın hatırlat da saatçiye bırakıp temizlettireyim.
- Ah babacığım, saatçiye kadar yorulmana hiç lüzum yok. Biz saatini bugün kardeşimle beraber temizledik.
- Nasıl temizlediniz?
- Annem çamaşır yıkıyordu, bir tas sıcak sabunlu su aldık, saatinizi güzelce yıkadık

NE YAPAR?
Öğretmen, Fatma’ya sordu:
“ Altı elma ile beş portakal ne yapar?”
Fatma:
“ Vitamin yapar öğretmenim.”diye cevap verdi

DURUMU İYİYMİŞ
Babası, Özcan’a sordu:
“Sınıfta durumun nasıl?”
“Çok iyi babacığım. Sobanın yanında oturuyorum.”
|